Kentin adı Herodotos’ta Aigaiai (I.149), Polybius’ta Aigaieon (His. XXXIII.13) Tacitus’ta Aegaeates (Tac.Ann. II.47), Plinius’ta Aegaeae (Nat.His., V.32), kentin bastığı sikkelerde ise, Aigeaion, Aigaion ve Aigeon olarak geçmektedir. Kentin adını anan diğer antik yazarlardan Strabon (XIII.3.5), Pseudo Skylaks (98) ve Plinius (Nat.His., V.121), bu yerleşimin deniz kıyısında değil, iç kısımda ve dağlık bölgede olduğunu vurgulamaktadır. Aigai adı eski Yunancada keçi anlamına gelen “αίγα” kelimesinden türetilmiştir.

Antik kentler, bastıkları sikkelerinin üstünde genellikle kenti sembolize eden bir varlığı veya kent ekonomisi için önemli olan bir ürünü tasvir etmektedirler. Aigai kentinin bastığı bronz sikkelerde de sıklıkla keçi tasviri kullanılmıştır. Zaten Aigai ismi de “keçiler” anlamına gelmektedir. Bu durumlara ek olarak, antik dönemden günümüze ulaşmış yazılı belgelerde de hayvancılık ve hayvansal ürünlerin işlendiği sanayi kollarının Aigai ekonomisinde önemli bir yeri olduğu belirtilmektedir. Engebeli ve kayalık coğrafyadaki az ve verimsiz meralar, özellikle keçi yetiştiriciliği için daha elverişli bir ortam sağlamaktadır. Hayvancılık dışında, tarıma uygun arazi ise neredeyse yok denecek kadar azdır. İşte bu coğrafi özellikler Aigailıların temel ekonomik faaliyetinin hayvancılık olmasına sebep olmuştur. Tüm bu bilgiler ve arkeolojik çalışmaların sonuçları, Aigai’ın ekonomisinin MÖ 8. yüzyıldaki kuruluşundan itibaren hayvancılığa dayandığını kuşkuya yer bırakmayacak şekilde göstermektedir.

Aigai, Hellenistik Dönem’de (MÖ 330-30) Seleukos ve Pergamon krallıklarının kontörlü altında varlığını sürdürmüştür. Bu döneme ait bir yazıtta, Seleukos krallık hazinesine hangi varlıklardan yüzde olarak ne ölçüde vergi alınacağına dair bilgiler bulunmaktadır. Vergi alınan ürünler arasında meyve ağaçları, koyun ve keçiler (kuzu ve oğlaklar vergi dışı), ayrıca arı kovanları görünmektedir. Bunlar dışında domuz ve geyik gibi av hayvanlarının birer bacakları vergi olarak kraliyet hazinesine verilmektedir.

Temel geçim kaynağı hayvancılık, özellikle de keçi yetiştiriciliği olan Aigai, hayvansal hammaddeleri işleyerek ürettiği deri, dokuma ve kemik ürünlerin ticaretinde de söz sahibi olmuştur. Bölgenin en önemli devletlerinden olan Pergamon Krallığı’nın gücünün kaynaklarından biri, başkenti Pergamon’daki (Bergama) ünlü kütüphanesinde bulunan kitapların içerdiği bilgilerdir. Diğer bir başkent olan Aleksandreia (İskenderiye, Mısır), kendi kütüphanesinin güç kaybetmesini istemediğinden, Pergamon’un o dönemde kâğıt olarak kullanılan papirüs bitkisine ulaşmasını engellemiştir. Bunun üzerine Pergamonlular deriden üretilen parşömeni kâğıt olarak kullanmaya başlamışlardır. Parşömenin mucidi olarak anılan Pergamonlular, parşömeni, ya da en azından hammaddesi olan deriyi, Aigai’dan sağlamış olmalıdır.

Aigai’da günümüzde görülen anıtsal yapıların çoğu Hellenistik Dönem’e aittir. Kentin en önemli yapılarından olan Agora Binası’nın ön cephesi üç kat yüksekliğinde ve 80 m uzunluğundadır. Ziyaretçilerini heybetiyle etkileyen Agora Binası’nın iki yanında iki adet Agora (meydan) bulunmaktadır. Bu meydanlar hem kent meydanı hem de pazar yeri işlevi görmektedir. Agoralar ve Agora Binası kentin hem ticaretinin hem de sosyal hayatının merkezidir. Bu yapıların çevresinde ticaret yürütülmekte, ürünler depolanmakta ve ürünlerin kalitesi ile ölçülerin standarda uygunluğu burada kontrol edilmektedir. Agora Binası’nın en alt katında dükkânlar, orta katında depolar, üst katında ise sosyal hayatın sürdüğü bir gölgelik olan stoa bulunmaktadır. Agora Binası’nın hemen önünde yer Aşağı Agora’da yer alan yuvarlak planlı yapı antik dönemde Et-Balık Pazarı (Macellum) olarak kullanılmıştır. Burada muhtemelen keçi eti ve kentin hemen batısında akan Kocaçay’da (antik Pythikos) yakalanan yılan balıkları satılmıştır.

Aigai Kent Meclisi’nde (Bouleuterion) ele geçen bir yazıt, Anadolu’nun Roma İmparatorluğu’nun topraklarına dâhil olduğu dönemde, Aigai halkının Roma İmparatoru’na elçi göndererek keçi derisinden alınan verginin sabitlenmesini istediklerini göstermektedir. Bu diplomatik hamle, Aigai gibi bir taşra kenti için oldukça cüretkârdır. Bu durum da kentin en önemli gelir kaynağının keçi ve bununla ilişkili olarak keçi derisi olduğunu kanıtlar.

Roma Dönemi’ne ait kazısı yapılmış en önemli alanlardan birisi, kazı ekibi tarafından “Ada 1” olarak adlandırılan ve MS 3. yüzyıla tarihlenen bir Sanayi Mahallesi’dir. Sanayi Mahallesi yaklaşık 950 m2 genişliğiyle o dönem için azımsanmayacak boyutlardadır. Sanayi Mahallesi, antik dönem ekonomisi ve endüstriyel üretimi açısından oldukça önemli bilgiler sunmaktadır. Arkeolojik veriler Sanayi Mahallesi’nde birden çok üretim kolunun faaliyet gösterdiğini kanıtlamaktadır. Bu üretim kolları genellikle hayvancılıkla elde edilen hammaddelerin işlenmesine yöneliktir.

Kazılarda ele geçen dokuma tezgâhı parçaları ve boya hammaddeleri, dokumacılığın Aigai için önemli bir üretim kolu olduğunu gösterir. Sanayi Mahallesi’ndeki umumi bir tuvaletteki (latrina) kırık amphoraların (testi) diplerinden oluşturulmuş pisuvarlarda biriken idrar, mekânın köşesinde bulunan büyükçe bir küp (pithos) içerisinde toplanmıştır. Taştan tuvalet oturaklarının altındaki kanalın taşıdığı dışkı ise bir foseptik çukuruna yönlendirilmiştir. Endüstriyel kimyasalların günümüze oranla çok daha kısıtlı olduğu antik dönemde, tekstil sektöründe yün temizliği için idrar kullanılmıştır. Dericilik sektöründe ise deri tabaklamanın farklı aşamalarında idrar ve dışkı kullanılmıştır. Deri tabaklarken kullanılan bir diğer madde olan kirecin üretilmesi için yakılmayı bekleyen çok miktarda mermer parçası da Sanayi Mahallesi’ndeki kazılar sırasında ele geçmiştir. Kazılarda bulunan çeşitli şekillerdeki çok sayıda el değirmenleri ve havanlar un üretiminin yanı sıra, büyük ihtimalle bölgenin doğal bitki örtüsünde bulunan meşelerin deri tabaklamada kullanılan palamutlarını ve boya hammaddelerini öğütmede kullanılmış olmalıdır. Aigai Sanayi Mahallesi’ndeki diğer bir üretim kolu, gene hayvancılık ile ilişkili olan kemik işçiliğidir. İşlevini yitirip çöp çukuruna dönüştürülen bir sarnıç içerisinde ele geçen işlenmiş ve yarı işlenmiş kemik objeler ile üretim artıkları bu faaliyeti yürüten bir grup zanaatkârın izi olarak görülmektedir. Ada 1’in (Sanayi Mahallesi) hemen yanındaki Demirkapı Sektörü’nde ise antik dönemin önemli ticari ürünlerinden olan şarap ve zeytinyağının üretimi ve nakliyesinde kullanılmış olan ezme donanımları, havuzlar, küpler ve amphoralar tespit edilmiştir. Sanayi Mahallesi’ndeki bir mekân, özenli işçiliği ile diğerlerinden ayrılmaktadır. Bu mekânın iki kenarında, ziyaretçilerin oturması için taş oturma sıraları vardır. Mozaiklerle ve mermer kaplamalarla süslendiği anlaşılan bu mekânın içerisinde satış ve pazarlama faaliyetlerinden kalan buluntular ele geçmiştir. Ayrıca yolların, tüccarların ve yolcuların koruyucu tanrısı olduğuna inanılan Hermes’e ait mermer bir büst bulunmuştur. Bütün bu bilgiler, buradaki mekânın Sanayi Mahallesi’ne bağlı bir teşhir ve satış salonu olduğunu düşündürmektedir. Sanayi Mahallesi’nde bulunan MS 3. yüzyıl yapılarının altındaki tabakalarda MÖ 6. yüzyılda işletildiği anlaşılan bir demirci atölyesine ait kalıntılar açığa çıkarılmıştır. Bu keşif, Aigai Sanayi Mahallesi’nin asırlarca süren bir geleneğe sahip olduğunu göstermektedir.

Aigai Sanayi Mahallesi’ndeki mekânların kapıları MS 3. yüzyılın ortasından sonra duvar örülerek kapatılmış ve burada çalışan insanlar değerli malları ile taşınabilir üretim donanımlarını alarak Sanayi Mahallesi’ni terk etmişlerdir. Bu tarihte, Aigailıların aniden gelişen bir tehlike sebebiyle kentten kaçtıkları anlaşılmaktadır. Söz konusu tarihler, Avrupa’dan gelen Gotların Batı Anadolu’daki kentleri talan ettikleri döneme denk gelmektedir. Anlaşılacağı üzere, Aigailılar Gotlardan kaçmışlar, ancak büyük hayvan sürülerini bu savaşçı halklardan kurtaramamışlardır. En önemli sermayesi ve hammadde kaynağı olan hayvan sürülerini kaybeden kent bir daha eski görkemli günlerine kavuşamamış ve uzun bir süre boş kalmıştır. Aigai’da ancak MS 10.-13. yüzyıllarda bir Bizans istihkâmı görülmüş ve ardından o da tamamen terkedilmiştir. Eskiden Aigailıların keçilerinin otladığı arazide sürülerini otlatmaya başlamış olan Yörük Türkmenler Yuntdağı’ndaki köylerini kurana kadar da bölgede yerleşim son bulmuştur. 

Scroll to Top