Manisa ili sınırlarında yer alan Aigai, Antik Dönem’de Aspordene, günümüzde Yuntdağı olarak isimlendirilen dağ silsilesindeki Gün Dağı üzerinde kurulmuştur. Yuntdağı idari açıdan Manisa ve İzmir il sınırları içinde yer almaktadır. Toplam yüzölçümü 3.521,70 km2 olan bu alan Kuzeyde Bakırçay (antik Kaikos), güneyde Gediz (antik Hermos) nehirleri, doğuda Kırkağaç ve Akhisar ovaları ile batıda Çandarlı Körfezi ile sınırlanmıştır. Yüksekliği 500-1000 m arasında değişen tepeler ve bu tepeler arasındaki geniş düzlüklerden oluşan, Yuntdağı’nın en yüksek noktası 1076 m’de yer almaktadır.

Eskiçağda Lydia Bölgesi’nin Aiolis ve Mysia bölgeleri ile olan sınırını Yuntdağı oluşturmaktaydı. Yuntdağı üzerinde kurulmuş olan en önemli antik merkez Aigai antik kentidir. Günümüze kadar elde edilen arkeolojik veriler ve sınır taşları, özellikle Hellenistik Dönem’de, Yuntdağı’nın önemli bir bölümünün Aigai kontrolünde olduğunu göstermektedir. W.M. Ramsay 1890 yılında yayınladığı kitabında, Aigai sınırlarının oldukça geniş olduğundan söz etmektedir.

Yuntdağı’nın önemli bir bölümünün de içinde yer aldığı Aiolis Bölgesi Batı Anadolu kıyılarında, kabaca Gediz (Hermos) vadisi ile Bakırçay (Kaystros) arasında kalan bölgeyi ve Midilli (Lesbos) adasını içine alır. Aiolis Bölgesi’nde yaşayan ve Hellence’nin farklı bir lehçesini konuşan Aioller bölgeye, Yunanistan’ın kuzeyinden gelip yerleşmişlerdir. Boiotia ve Thesselia bölgelerinden gelip Anadolu’ya yerleşen bu göçmenler, geleneğe göre Batı Anadolu kıyılarına MÖ 11. yüzyılın ikinci yarısında gelmişlerdir. İlk çağda yaşayan ünlü tarihçi Pseudo-Herodotos “Homeros’un Hayatı” adlı eserinde Aioller’in, Kuzeybatı Anadolu kıyılarına göçlerinin MÖ 1140 yılında Midilli (Lesbos) adasının işgaliyle başladığını söylemektedir. Ona göre Kyme 1120; Neonteikhos 1112; Smyrna ise 1102 yılında kurulmuştur. Bizans tarihçisi Eusebios ise bu kentlerin içinde sadece Myrina’nın kuruluş tarihini yaklaşık yüzyıl sonraya, MÖ 1047 yılına vermektedir.

İlk gelen göçmen dalgası Ege denizi kıyılarında tutunmuş olmalıdır. Deniz kenarından yaklaşık 13 km içeride yer alan Aigai, daha geç bir tarihte kurulmuştur. Bu durum az sayıdaki yeni kolonistlerin öncelikle deniz kıyılarını kontrol altına almaları ve nüfus artışı ile art bölgeleri de kolonize etmeleri ile ilişkili olmalıdır. Aigai’da 2004 yılından beri sürdürülen arkeolojik kazı ve araştırmalar, kentin MÖ 700 civarında kurulduğunu göstermektedir.

Antik Coğrafyacı Strabon “Aiolis kentlerinin en iyisi ve en büyüğü Kyme’dir. Burasının Lesbos’la birlikte sayıları otuza varan ve halen çoğu yok olmuş bulunan diğer kentlerin metropolis’i [kurucu ana kenti] olduğu söylenebilir” demektedir. Bu ifadeden de anlaşılacağı üzere Aigai gibi diğer Aiol kentlerinin bir bölümü Kyme tarafından, daha geç bir tarihte kurulmuş olmalıdır. Aiolis Bölgesi’nin iç kısımlarındaki geniş arazilerin tarıma açılması veya mera olarak kullanılması için oldukça yetersiz bir nüfusla başlayan Hellen iskân hareketi, nüfus artışı ile yeni alanlara yerleşmeyi zorunlu kılmıştır.

Diğer taraftan kıyıda yerleşmiş ve ekonomik açıdan gelişmiş olan Aiol kentlerinin art bölgelerini güvenlik açısından da kontrol altında tutmaları gerekmekteydi. Lydia topraklarından kuzeybatı Anadolu kıyılarına ulaşan en önemli vadilerden birisi üzerinde yer alan Aigai antik kentinin eteklerinden geçen önemli bir antik yol Magnesia’yı (Manisa) Pergamon’un antik limanı olan Elaia’ya ve Gryneion’a (Yeni Şakran) bağlamaktadır. Bu veriler Aigailıların niçin burayı seçtikleri konusuna açıklık getirmektedir. MÖ 8. yüzyılın sonlarından itibaren, Aigai antik kentinin kurulmasıyla birlikte, Yuntdağı bölgesi Aiollerin kontrolüne geçmiş olmalıdır.

Antik Dönem’e ait yazılı kaynaklarda Aigai adına oldukça az rastlanmaktadır. Bununla birlikte bölgede meydana gelen tarihsel olaylar antik kenti de doğrudan etkilemiş olmalıdır. Frig Devleti’nin son kralı olan Midas, Aiolis Bölgesi’nin en güçlü kenti Kyme’nin kralı Agamemnon’un kızı Hermodike ile evlenerek Yunanlı yöneticilerin güvenini kazanmıştır. Bu durum, MÖ 7. yüzyılın ilk yarısında Orta Anadolu’daki Frigler ile Kuzeybatı Anadolu kıyısındaki Aioller arasındaki, dolaylı ya da doğrudan ilişkinin kanıtı olarak kabul edilmiştir. MÖ 7. yüzyıldan itibaren bölgenin en önemli gücü, Anadolu’yu Kimmer tehlikesinden kurtaran Lydialılardır. MÖ 7. ve 6. yüzyıllara tarihlenen Aigai buluntusu Arkaik Dönem seramikler üzerinde görülen Lydia etkisi ve kentte ele geçen ithal Lydia seramikleri, bölgenin söz konusu tarihlerde Lydia kültüründen etkilendiğini kanıtlamaktadır

MÖ 547-546 tarihinde, Lydia Devleti’nin yıkılmasının ardından, Batı Anadolu’nun tamamı Pers kontrolüne geçmiştir. Tarihçi Ksenophon, Hellenika adlı eserinde Aigai ve Temnos antik kentlerinin Pers egemenliğine karşı direnmiş ve bağımsızlığını korumuş olduğundan söz etmektedir (Ksenophon, Hell. IV.8.5). Metinde Spartalı komutan Derkyllidas, askerlerini Aiolis’teki Persler üzerine yürümek için ikna etmek amacıyla, Aigai ve Temnos’un Pers egemenliğinin başlangıcından beri bağımsız olduğunu söylemektedir. Bu durumu iki kentin dağlık bir arazide yer almasından ve Persler tarafında fazla dikkate alınmamasından kaynaklanmış olabilir.

Plutarkhos’un aktarımına göre (Them. 26.1-4) Atinalı ünlü devlet adamı Themistokles, MÖ 471/70 yılında, Yunanistan’dan kaçıp Kyme’ye doğru gelirken, yolunu Aigai kentine çevirmiş ve orada kimseye görünmeden, yakın arkadaşı Nikagenes tarafından dostça karşılanmış ve misafir edilmiştir. Daha sonra da kadın kılığına girerek, bir çadır arabasında Susa’ya doğru yoluna devam etmiştir. Bu durum Aigai ve çevresinde, en azından MÖ 5. yüzyıldan itibaren zengin ve aristokrat ailelerin varlığını kanıtlamaktadır. Aigai, MÖ 5. yüzyılda, Pers tehdidine karşı kurulan Attika-Delos Deniz Birliği’ne vergi vermeyen kentler arasında yer almaktadır. MÖ 4. yüzyıla ait yazılı kaynaklarda ise Aigai adı ile karşılaşılmamaktadır.

Büyük İskender’in MÖ 323 yılında ölmesinin ardından, halefleri olan Diadokhoslar toprakların paylaşımı konusunda mücadele içine girerler. MÖ 281 yılında Lysimakhos, I. Seleukos ile yaptığı Kouroupedion Savaşı’nda ağır bir yenilgiye uğrayarak hayatını kaybeder. Kouroupedion Savaşı’ndan çok kısa bir süre sonra I. Seleukos’un öldürülmesi ile doğan kargaşa ortamında Batı Anadolu’daki birçok kent özgürlüğüne kavuşur. Aigai kazılarında ele geçen bir dekret bu döneme ilişkin önemli bilgiler sunmaktadır. Dekrette, Seleukos kralları I. Seleukos Nikator ile oğlu I. Antiokhos Soter kentte tanrısal sıfatlarla onurlandırılmıştır. Kouroupedion Savaşı’nda (MÖ 281) kazanılan zaferin hemen ardından dikilen bu yazıtta, I. Seleukos ve I. Antiokhos’un Aigai kentine yaptıkları iyiliklerden ve kentin özgürlüğe kavuştuğu günden söz edilmektedir.

Pergamon Krallığı I. Eumenes döneminde (MÖ 263-241), Seleukoslar ile sürdürdükleri iyi ilişkilere son vererek sınırlarını kuzey, doğu ve güneybatı yönlere doğru genişletmiştir. Bu dönemde Aigai ve çevresinin kontrolü Pergamon Krallığı’na geçmiş olmalıdır. I. Attalos döneminde, Galatların (MÖ 238/237) ve ardından da Seleukos kralı Antiokhos Hieraks’ın yenilgiye uğratılması (MÖ 229-227) ile Pergamon Batı Anadolu’nun en önemli gücü haline gelmiştir. I. Attalos’un elde ettiği önemli başarılar çok uzun sürmemiş, Seleukosların General Akhaios komutasında başlattığı saldırılar (MÖ 223) sonucunda Aigai ve Aiolis kıyıları Pergamon kralı I. Attalos’un elinden çıkmıştır. Kısa bir süre sonra III. Antiokhos’a karşı ayaklanan Akhaios’un öldürülmesi ile (MÖ 216) Aigai ve çevresi yeniden Pergamon Krallığı’na katılmıştır.

Aiolis bölgesi ve Aigai MÖ 218-197 yılları arasında Attalos Hanedanlığı’nın (I. Attalos) egemenliği altında varlığını sürdürmüş olmalıdır. MÖ 197 yılında, III. Antiokhos’un Batı Anadolu’da Seleukos egemenliğini tekrar kurmasıyla birlikte, Aigai’ın kontrolü Seleukosların eline geçmiş olmalıdır. MÖ 188 yılında gerçekleşen Apamea Barış Antlaşması ile Seleukoslar, Toros Dağları’nın güneyine çekilerek bölgeyi terk etmeye zorlanmıştır. Apamea’nın ardından özgürlüğünü kazanan kentler arasında Aigai’ın da adı geçmektedir. Bu açıdan Aigai ile birlikte tüm Aiolis bölgesinin özgürlüğüne kavuştuğu anlaşılmaktadır.

Antik dönem tarihçisi Polybius’un aktarımına göre (His. XXXIII.13), Pergamon Kralı II. Attalos ile Bithynia Kralı II. Prusias arasında MÖ 156-154 yılında gerçekleşen savaşta Aigai tahrip edilmiştir (Polybius, His. 33.13). MÖ 154 yılında, II. Prusias zarar verdiği kentlere tazminat olarak yüz talent ödemek zorunda bırakılmıştır (Polybius, His. 33.13.8). Aigai’daki bouleuterion, agora binası, agora batı stoası, tiyatro ve gymnasion gibi maliyetli anıtsal kamu yapıları tam olarak bu tarihlerde, MÖ 2. yüzyılın ortalarından hemen sonra, inşa edilmiştir.

Pergamon Kralı III. Attalos ölümünden önce, MÖ 133 yılında, akılcı bir politik karar ile Pergamon Krallığı’nı Roma’ya bağışlamıştır. Bu tarihten sonra Aigai ve çevresindeki bölge varlığını Roma hâkimiyeti altında sürdürmüştür. Aigai’da Roma yönetimine ilişkin en erken bilgi MÖ 1. yüzyıla aittir. Ceasar’ın güvenilir bir adamı ve yakın dostu olan Prokonsül Publius Servilius Isauricus, Asya Valisi olarak görev yaptığı sırada (MÖ 46-44) kente ve buradaki Apollon Khresterios Tapınağı’na önemli yardımlarda bulunmuştur. Aigai’da ele geçen bir heykel kaidesinin üzerindeki yazıt, Publius Servilius Isauricus’un yardımları nedeniyle Aigai’da onurlandırıldığını göstermektedir. Benzer şekilde, Publius Servilius Isauricus Pergamon’da geleneksel yasaları ve bağımsız demokrasiyi yeniden kurmuş ve bu nedenle de kentin “kurtarıcısı ve hayır sahibi” sıfatını kazanmıştır.

Antik yazarların aktarımlarına göre Anadolu tarihinde gerçekleşmiş olan en büyük depremlerden birisi MS 17 yılında bir gece yarısı meydan gelmiştir. Romalı tarihçi Tacitus bu deprem ile ilgili ayrıntılı bilgiler vermektedir ve en çok etkilenen kentler arasında Sardeis (Salihli) ve Magnesia (Manisa) kentlerinin adını saymaktadır. Tacitus “… aynı yıl Asia’nın önemli 12 kenti bir gecede meydana gelen bir depremle yerle bir oldu.” ifadesini kullanmaktadır. Roma imparatoru Tiberius genel olarak eyaletlere yardım konusunda pek de istekli sayılmazdı. Fakat söz konusu depremin yarattığı yıkım karşısında Aigai ve diğer 11 Batı Anadolu kentine karşı cömert yardımlarını esirgememiştir. Batı Anadolu kentleri Tiberius’un yardımlarına karşılık olarak Roma’da imparatorun onuruna bir anıt yaptırmışlardı. Yunt Dağı ve Aiolis Bölgesi’nin diğer kentlerinin de MS 17 depreminden etkilendiğine şüphe yoktur.

MS 3. yüzyılın ikinci yarısında, Gotların rakibi ve komşusu olan ve Heruliler olarak adlandırılan göçebe bir kavim Anadolu’da birçok merkezi tahrip edip yağmalamıştır. MS 260 civarında ortaya çıkan Heruli tehlikesinin izlerini Aigai’da da görmek mümkündür. MS 3. yüzyıla tarihlenen yapıların kapılarının duvar örülerek kapatılması, Aigailıların yaklaşan Heruli tehlikesinden haber olduğunu göstermektedir. Kent kazılarında elde edilen arkeolojik veriler, kentin bilinçli olarak terk edildiğini kanıtlamaktadır. MS 3. yüzyıla tarihlenen bir sarnıç içine saklanmış olan sikkeler, kenti terk eden halkın tekrar geri dönmeyi düşündüğünün kanıtıdır. Heruli tehlikesinin baş gösterdiği dönemde, Aigai’da ve çevresindeki Yunt Dağı’nda yaşayan insanların nereye kaçtıkları bilinmemekte. Fakat en azından Aigai sakinlerinin, kentlerine bir daha dönemedikleri açıktır.

Aigai antik kenti, MS 3. yüzyılda terkedilmesinin ardından yaklaşık olarak bin yıl boyunca tekrar iskan görmemiştir. Kentteki son dönem yerleşimi 12. yüzyıl sonlarına aittir. Bu döneme ait geç Bizans kale-iskânına ait sınırlı izler, Doğu Kilise’de görülmektedir. Küçük bir Hristiyan cemaatine hizmet etmek üzere inşa edilmiş olan kilise etrafında Bizans Dönemine ait yapı kalıntıları ve mezarlar açığa çıkarılmıştır. Aigai’daki küçük Bizans yerleşimi 1280’lerden sonra, Batı Anadolu topraklarını ele geçiren Türkmenlerin saldırılarından payına düşeni almış olmalıdır. Türkmen kafileleri kesin yerleşim için en geç 1300 yılı civarı tarihi önerilmektedir.

Scroll to Top